Giriş: Hayat Bir Kitaptır ve Seyahat Etmeyenler Sadece Bir Sayfasını Okur




"Hayat bir kitaptır ve seyahat etmeyenler sadece bir sayfasını okur." Augustinus

Albert Camus'nün Sisifos Söyleni'nde dile getirdiği gibi, insan yaşamının bir sonu olduğunu bilerek yaşayan tek canlı. Buna rağmen yaşamanın manası nedir diye soranlara bir cevabı var: Yaşamın ta kendisi! Augustinus'un alıntısından yola çıkarsak, hayatın kaç sayfalık bir kitap olduğunu bilmiyoruz ve inanın, oturduğumuz yerde, tek bir sayfada takılıp kalmak o kitaba büyük haksızlık.

Yazmak


Aslında çocukluğumdan beri yurt içini, iki seneye yakın bir süredir de yurt dışını geziyorum. Edebi Gezgin fikrimin de en az bir yılı var. Neden mi bu kadar bekledim? Aklımdakileri en iyi şekliyle, bir kitap, özellikle de bir seyahatname tadı ve kalitesiyle yazmak için. Ofis saatleri dışındaki zamana sıkışmamış yazılar yazmaktı hedefim. "Daha rahat yaşayabilmek ve gezebilmek için kendi işimi kurdum" diye başlayacaktım yazıya. Çünkü on dört günlük izin hakkı, üç yüz altmış beş güne göre çok az ve istediğim zaman kullanamayınca çok da keyifli değil. Üç dört günlük nefis şehir turlarından sonra İstanbul'un kalabalığına, betonuna ve pis havasına dönmek de gitgide zulüm olmaya başladı. İş kurmak muhtemelen 2016'ya kaldı ama bir aksilik olmazsa bu zamanı verimli geçireceğim az çok belli gibi. Ne var ki Edebi Gezgin'i yazmak için artık o kadar sabredemeyeceğim...

Felsefe


Aslında Türkiye'de ayrıcalıklı bir azınlıktan sayılabilirim: Küçüklüğümden beri istediğim işi yapıyorum ve gayet sevdiğim bir bölümde üniversite okudum. Annem üç buçuk yaşımda bana okuma yazma öğrettiğinden beri oldukça netim: "Yazar olacağım." Lise yıllığımda bile arkadaşlarım ileride kitaplarımı okuma temennilerinde bulunmuş. Liseden sonra başıma gelebilecek en güzel şeylerden biri geldi: Boğaziçi Üniversitesi Felsefe Bölümü'nü kazandım. Hani hayatta bazen bazı şeylerin yerine oturduğunu hissedersiniz ya... O bölümü kazandığımı Efes Antik Kenti'nin turnikelerinden içeri tam adımımı attığım anda öğrendim. (Cep telefonumu göstererek çekildiğim fotoğrafım albümlerin arasında bir yerde.) Felsefe, o çok sevdiğim yazmak eyleminin altını doldurmak için ideal bölüm oldu. Hemen her dersi keyifle dinledim. Boğaziçi Üniversitesi'nden sonra gelen "felsefe" sesi etrafımdakilerin acıma hissini tetikledi, "işe yarar bir bölüm kazansaydı bari" bakışlarını çok gördüm. Ne var ki tekrar üniversite sınavına girsem bir daha aynı bölümü okuyabilirim.

İş Hayatı


Bölümden sonra herkes bir yerlere dağıldı: Bankalar, reklam şirketleri, vb. Ben de kendimi önce çok istediğim gibi bir yayınevinde, sonra sömürünün doruk noktasını görünce başka ofislere attım kendimi. Bir şekilde su aktı, yolunu buldu. Basılı yayınlardan dijital yayınlara geçiş yaptım. Öyle ki, şu an sayısını bilmediğim kadar çok kitabım olmasına ve henüz onlardan vazgeçme niyetim rağmen e-kitaplardan, e-dergilerden ve bloglardan muazzam bir keyif alıyorum. İşim de çeşitli şirketlerin web sitelerine yazı yazmayı kapsıyor. Ama saat hesabı, müşteri kaprisi, performans değerlendirmesi gibi unsurlar benim gibi yazmayı seven birini bile emeğine yabancılaştırıyor. Ekmek parası... (Benim durumumda bir de seyahat parası tabii.) İnternet çağında dünyanın herhangi bir yerinde bu işi yapabilecekken dört duvar arasına sıkışmak çok ağır geliyor. Hele de gördüğüm yerlerin sayısı arttıkça dünya etrafımda genişlemeye başladıktan sonra...

Edebiyat


Edebiyat, kitapları okumamla birlikte hayatıma girdi girmesine ama kaliteli edebiyatla tanışmam biraz zaman aldı. Başlarda tavsiye alabileceğim kimse yoktu ve kitap yığınları arasında arkeolojik kazı yapmak zorunda kalmıştım. (Arkeoloji de felsefe okumasaydım okuyacağım bölümdü.) Sonra doğru kullanıldığında çok yararlı bir nimet saydığım internetin yine doğru kullanıldığında bir o kadar yararlı olabilen icadı Facebook'ta MaviMelek grubuyla tanıştım. İşte o zamandan sonra iyi edebiyatın kapıları açıldı. 50 kuşağından yazarları öğrendim, Bilge Karasu ve Leylâ Erbil'le böylece kavuşmuş oldum. Düzenli öykü ve deneme yazma alışkanlığı kazandım. Daha sonra o ekipteki arkadaşların bir bölümüyle Çerçi Sanat'ı kurduk. Birbirimizin hem arkadaşı, hem destekleyicisi hem de eleştirmeniyiz halihazırda. Ama maalesef bu sırada yaşlarımız da büyüdü, yaşam kaygıları ve ülkenin gidişatı derken öykü ve deneme yazma alışkanlığım epey sekteye uğradı. Beni ben yapan yapan şeyden, yazmaktan uzaklaşmamak için hemen baypas yaptım kendime. Bloğumu canlandırdım, sonra İngilizce bir İstanbul bloğu açtım. Ama Edebi Gezgin için bekledim, bekledim. Bugüne kadar...

İnternet


İnternet çok büyük bir avantaj herkes için. Edebiyat ve felsefeye ulaşmak artık çok kolay. Elbette telif, büyük bir sorun ama gönüllü olarak internete konulmuş iyi yazılar zaman ve mekandan bağımsız olarak okunabiliyor. İş hayatı da artık dört duvar ve bir masaya bağlı olmak zorunda değil. Dijital bir iş yapıyorsanız (yazarlık, editörlük, çevirmenlik, tasarım, yazılım) dünyanın internet olan herhangi bir yeri çalışma alanınız olabilir. Seyahat, hatta yurt dışı seyahat ortalama bir beyaz yakalı için artık atla deve değil. Rekabet içinde ucuzlayan uçak firmalarının çevrimiçi biletleri, dünyanın her yerindeki otel ve hostellerden rezervasyon yapmanızı sağlayan web siteleri, hatta başkalarının evinde ücretsiz veya kira verir gibi kalmanızı sağlayan sistemler, gittiğiniz yerdeki toplu taşıma araçlarının, müzelerin ve daha birçok şeyin saatlerini ve fiyatlarını bulabileceğiniz çizelgeler, gezilecek görülecek yerleri anlatan bloglar...

Seyahat


Seyahat etmeyi de yazmak gibi hep sevdim. Bunda ailemin de etkisi var. Küçüklükten beri yurt içinde çeşitli yerlere gittik. Sonra ben işi daha da büyüttüm. Yunanistan neredeyse memleketime dönüşmek üzere. Ülkenin geldiği son durumdan sonra kadın olarak rahat edebildiğim, üç kat fazla olan kura rağmen kazıklanmadığım ve doğal güzellikleri betonla kaplanmamış şehirlerde vakit geçirmek bana daha iyi geliyor. (Hep duyduğum şeylerden biri: "Oralarda su pahalıymış!" Bunu duydukları kişi ya çeşmelerden su içmemiş ya da marketlere hiç uğramamış.) Şu ana kadar sadece Avrupa'ya açıldım, bir de Batum'a gitmişliğim var. Yakın çevre çünkü iş güç, para, izinler. Kafamdaki projeleri gerçekleştirme fırsatı bulursam hem ofisten bağımsız çalışma hem de yazmaya daha sakin kafayla vakit ayırma fırsatım olacak.

Edebi Gezgin


Edebi Gezgin nasıl bir blog olacak? Aklımda olan, tüm bu anlattıklarımı bir potada eritmek. Seyahatlerimi edebiyat ve felsefeyle yoğurmak, bunu umuyorum ki zaman ve mekan kısıtlaması olmadan yapabilmek. Yazılarda elbette önerilerim olacak, anlattıklarım ve fotoğraflarımla rehber olmaya çalışacağım. Ama asıl istediğim kaliteli seyahat yazıları paylaşmak. Kah gittiğim şehir hakkında bir edebiyatçının, kah bir filozofun söylediği sözler, yazdığı eserlere değinmek. Gittiğim yerlerdeki ayrıntıları betimlemek, bana hissettirdiklerini anlatmak. Amacım, yaşam kitabımın sayfalarını bir bir çevirirken sizin de keyifle okuyabileceğiniz satırlar ortaya çıkarmak. "Giriş" bölümüyle birlikte açılan bu çevrimiçi kitaba hoş geldiniz.

Benzer Yazılar

1 yorum