Seyahatlerde Sevindiren Teknolojik Ayrıntılar



Seyahatlerde dünyadan kopmak gerek elbette ama ekmeğini dijital yazarlıktan çıkaran biri olarak iş yapmasam bile teknolojinin varlığını aradığımı itiraf edeyim. Aylarca yola düşüp modern dünyadan soyutlanmak cazip gelse de birkaç günlük tatillerde işi şansa bırakamıyorum. Hem gelen işleri tatil sonrasına bağlamak hem de kısıtlı zamanı verimli harcamak öncelikli oluyor.

Türkiye teknolojiyi çok uzaktan takip etmiyor, her şeyin pahalısını kullansak da bir şekilde erişimimiz var. Bu açıdan Avrupa'da far görmüş tavşan gibi bakakalacak kadar uçuk bir teknoloji yok denilebilir. Fakat bazı ayrıntıları denk gelince gıpta etmemek elde değil. Peki, yabancıların "digital nomad (dijital gezgin)" dediği tipler ve benim gibi serbest çalışanlar için Avrupa'da hoşa gidebilecek neler var?

Oslo Pass




"İlk aklına gelen bu mu?" demeyin. Suyun bile 10 TL'ye tekabül ettiği Oslo'da iki günlük tatilde bile bu kartı almak lazım. Birçok şehir kartı iki üç gün için pek karlı gelmediği ve birçok yerde geçmediği için almadım. Ama bu kart müzelerden toplu taşımaya kadar her yerde sorgusuz sualsiz geçiyor. Gerçekte ödeyeceğiniz fiyatın üçte birine pahalılığıyla nam salmış güzel Oslo'yu doya doya gezebilirsiniz. Bu kadar övdüğüm kartı aslında elimde bile tutmadım çünkü ta Türkiye'den aldığım bu kartın QR kodunu okutmam yetti.

Oslo teknolojisiyle sevindirmeye devam etti. Bütün toplu taşıma araçlarında internete ücretsiz olarak bağlanmak mümkün.

Sofya Şehir Parkı




İstanbul'da çıkıp nefes alacak yerimiz çok az, onlar da bence tatmin edici değil. Maçka Parkı açık ara önde ama orada da açık havada çalışabilmek için telefonumun 3G'sinden yemem gerekiyor. Yukarıda da belirttiğim gibi internetin de pahalısını kullanıyoruz, üstüne üstlük kota sınırıyla. Sofya şehir parkı halkın rahat rahat serilebileceği banklar ve çimlerin yanı sıra ücretsiz Wi-Fi da sunuyor. Öyle zırt pırt kopan, hatır için konmuş bir bağlantı da değil. Hiç takılmadan video bile izleniyor.

Bulgaristan bu konuda epey ileri. Varna'daki otelin internetinin İstanbul'daki ev internetinden daha iyi çektiğini de deneyimlemiştim.

Amsterdam Van Gogh Müzesi




Herhalde yeryüzündeki en çok tanınan ressamlardan biri Van Gogh'tur. Hollanda'daki müzesi (fan hohhh diye okunuyormuş, bir yaşıma daha girdim) ressamın gerçekten hakkını veriyor. Türkiye'de ve Müze, koyduğu cihazlarla Van Gogh deneyimini bir seviye üste taşıyor. Eserlerin nasıl restore edildiğini, öncesi ve sonrası arasındaki farkları, ressamın çizim planını vb görmek için ünlü tabloların yanına konulmuş ekranlarda parmağınızı gezdirmeniz yeterli. Van Gogh kullandığı canlı renklerle de ünlü ama bu ekranlardan öğrendiğim kadarıyla gerçek canlı hallerini görmemişim bile!

Belgrad Otobüs Durakları




Bedava internet için kafelere, restoranlara bedel ödetmeyen şehirlerden devam.

Belgrad'a ilk ayak bastığımda İstanbul'un bir on yıl önceki hali gibi gelmişti. Daha iki gün önceki cumartesi gününde İstiklal Caddesi'nde bomba patlamıştı. Pazartesi günü için de uyarı vardı. O yüzden interneti sık sık kontrol etme arzusu duyuyordum (yurtdışı internet paketi almayacak bir cimriyim ben). Şifresiz ağ ararken duraklarda internet olduğunu keşfettim. Bazı büyük binalar için de geçerli bu durum.

Bu anlattıklarımı Avrupa'da bulup şaşırmam biraz komik elbette ama yine de kısıtlı bütçeyle yola çıkmış gezginlere destek olan şehirlerde yaşadığım sevinci yazıya dökmek istedim. Umarım diğer kıtalara da açılırım ve bu yazıyı güncelleyip genişletirim.

Not: İlk fotoğraftaki yüzen otobüs tam olarak sevindirmedi çünkü uzaktan seyretmekle kaldım.

Benzer Yazılar

0 yorum